ÇALIKUŞU MU GÜLBEŞEKER Mİ BEN DE ANLAMADIM !
Yani bir romanın iyi olup olmadığını bizim bilinçaltımız belirler. Ama objektif bir değerlendirme için en önemli kriter : O toplumda bıraktığı etkidir. Bunda hemfikiriz değil mi ? Kadınlara verilen değerin ve korunmasının artması,eğitime verilen değerin artıp üzerine daha çok titrenilmesi,kız çocuklarına verilen "Feride" isminin artması gibi pek çok etken bu romanın toplumu etkilediğini gösterir. Ben tarafsız bir seyirci bakış açısıyla okuduğumda da bir eğitimcinin başarılı gözlemlerinin olduğunu fark ediyorum ( o kadar da eşek değilim ama eleştirilerim de var). Kitabın detaylıca üstünden geçmeli miyim bilemiyorum, ne de olsa bu blog yazısını okuyan herkes okudu bu kitabı. En iyisi kronolojik ve sembolik anahtar kelimelerle ifade edeyim : Bir ayağı çukurda dünyaya gelmiş bir çalıkuşu, kafeste büyüyen bir çalıkuşu,kafesi sürekli eğip büken çalıkuşu,ilk önce baskıyla sonra keyifle aşk kuşunu bulan çalıkuşu,çok belli olan bir terk edilmeye maruz kalan çalıkuşu, kafesi kırıp özgürlüğe ve tehlikeye uçan çalıkuşu, çalıkuşu olmaktan çıkan ipekböceği ile gülbeşeker,çalıkuşunun yavrusu ve ölümüyle gelen dramatizasyon, yazarın aşk ve evlilik gibi kavramları kafasına göre oyuncak yapması ( en sevmediğim yer ),çalıkuunun imkansız denilen şeyleri aşması,biz okuyucularun romanın verdiği ana iletileri artık anlamamız ( toplumun sosyal yapısı ve sorunları çok güzel aktarılmış),çalıkuşunun "aptal gibi " onu terk eden aşk kuşuna geri dönmesi ve benim hiç inanmadığım ve tatmin olmadığım (!) mutlu son.
İşte kitabın ana hatları bu. Şöyle başlayayım : Feride çok güçlü, zeki,eksantirik,komik ve duygusal bir karakter. Merhamet,sevgi,mücadele,disiplin gibi duygular çok iyi işlenmiş. Feride adlı karakterin derinlemesine bir karakteri olmasını epey sevdim doğrusu. Romanı okudukça o küçük bilgi ve önyargı gölü sanki asayı yere çalmışız da bir deniz gibi ayırıyor,genişletiyor. Kitapta mektup tekniği,geriye dönüş tekniği,bilinç akışı tekniği,diyalog,monolog gibi teknikler kullanılmış. Her ne kadar günümüz modern kuşak anlaşılamayan kelimeler olduğundan yakınsa da o Osmanlı döneminde yaşasaydık hepimiz bu roman için gayet sade ve anlaşılır olduğu konusunda hemfikir olacaktık onu da belirteyim.
Romanı bir bütün olarak ele aldığım için ve her kitabı öyle analiz etmemiz gerektiğini düşündüğüm için romanda özel olarak en en en hoşuma giden bölümler paragraf paragraf işaretleyemedim. Genel olarak sevdiğim unsur ana karakterin karşısın çıkan ne kadar iğrenç ve pislik dolu zorluk olursa olsun idealize ettiği gelecek ümidinden ve kalbi tertemiz olduğundan o medeniyet öncesi sayabileceğimiz köylerden binbir çabayla eğitime devam etmesidir. Beni etkileyen ve şaşırtan kısım da yazarın "hayaller ve gerçekler" metaforunu Feride'nin köye gitmeden önceki düşünceleri ile gittikten sonraki gördükleri ile kullanmasıdır.
Gelelim en sevmediğim ve en nefret ettiğim kısma : Bu roman aile ve toplum baskısına karşın öğretmen olmaya heves etmiş ve ülkesine fayda getirmek isteyen idealist fikirli bir kadının zorluklara karşı mücadelesini konu alıyor olabilirdi ve o zaman hiç sıkılmadan okurdum. Ama kitapta ne var ? Nerden baksan kaç yüz küsür sayfalık aşk,ihanet,,evlilik temasını işleyen bir kitap ! Eleştirmenler bile tam sosyal roman diyemiyor,aşk romanı diyor ! Şu ana kadar edindiğim tecrübeye dayanarak : İçinde aşk (!) temasını konu alan hiçbir eserden bize hayır gelmez. Kitabı yarıladığımda kendi kendime şunu dedi : Ya ben neden 250 sayfadır abisi yaşında bir adamın onu aldatması yüzünden tüm yaşantısına ve ailesine küsen bir kızın dramını okuyorum ? Abisi yaşında adam başka kişiyle sözleşmiş konuşmuş diye sinir krizi geçiriyor, Allah Allah ya bak sen ? Keşke herkesin derdi böyle olsa. Ben bu kitaba başlarken görmek istediğim şey Kamran ve Feride'nin aşk,ayrılık,kavuşma hikayesi değildi ki. Hiç böyle hayal etmemiştim. Ben aile ve toplum baskısından bıkan bir kadının bu evlilik mevzusundan bağımsız kendi toplum yapısına kustuğu isyanı ve kendi ayaklarının üstünde durup Anadolu birleştiriciliğini ve eğitimdeki temel bozuklukları birer birer çözeceğini hayal etmiştim. Kim kendisinden kaç yaş büyük insanı sever,kim kendisinden hem yaşça büyük hem de başka bir kadın ile sözleşen bir adamı sever ? Güya çok büyük aşk hikayesiymiş,yalana bak. Böyle içerikleri ben hayatımda hiç sevmem ne yalan söyleyeyim.Çünkü çok sıkıcılar.Bazı sayfalar karakter gelişimi için yararlı olsa bile sonda tekrar kavuşmalarına epey sinirlendim. Bana göre Kamran Feride'nin yoluna taş koyan engellerden ve Feride'nin ona bıraktığı nottaki gibi bir daha asla yüzünü görmeyeceği bir karakter olmalıydı. Bazılarınız " Ama Feride'nin karakter gelişimi ve hikayenin temposu için gerekliydi" diye sızlanabilirsiniz. Bana ne bundan ? Başka şekilde yapsaymış o zaman. Reşat Nuri bana mı sordu ? Tekrar söylüyorum : Ben neden kandırmaların ve yalanların havada uçtuğu bir sahte aşk hikayesi okumak zorundayım ? 250 sayfayı yarıladığımda ben yarım saattir ne okuyorum diye kendimden şüphe ettim.O an kitabı odamın karşısındaki duvara hışımla fırlattım ve kitabın kapağını hafifçe yırttım. O günden sonra en az 3 hafta kitabın yüzüne bakmadım. Sonra zorunlu olduğu için bitirdim mecbur tabii. Hala kitabın o sonu aklıma geldikçe ellerim titriyor şu klavyeye yazarken. Bu eleştiriyi burada bitirmem lazım çünkü klavye epey pahalı,kırmadan bitireyim (!). Her şeye rağmen ilettiği akıllıca gözlem ve mesajlara,toplumda yarattığı etkilere bakarsak Türk edebiyatındaki önemli romanlardan birisi.
Yorumlar
Yorum Gönder